Üç farklı araştırmanın ışığında Hayırcılar

Burak Cop

Üç farklı araştırmanın ışığında Hayırcılar

Burak Cop

27 Mayıs 2017, Nasıl Dergi

 

Bu satırların yazarı 16 Nisan referandumunun YSK tarafından ilan edilen sonuçlarını gayrimeşru görmektedir. Referandum akşamından itibaren yoğun biçimde tartışılan ve duyarlı kamuoyunun, hakkında bilgi doygunluğuna ulaştığı şaibelilik hali bu yazının konusu değil. “Yüzde 49”un aslında yüzde 50’den fazla olduğuna dair kanaatimiz ise öte yandan Hayır oyu veren kitlenin profilinin bilimsel olarak incelenmesi gerekliliğini ortadan kaldırmıyor.

Burada üç farklı araştırmanın bulgularını karşılaştırmalı olarak irdeleyeceğiz. Yöntemsel açıdan artı ve eksileri olan, farklı metodolojilere dayanan araştırmaların sonuçları bir arada değerlendirildiğinde seçmen davranışına dair bütünlüklü bir tablo ortaya çıkıyor.

Araştırmalardan ilki alanında Türkiye’nin köklü kuruluşlarından olan Konda’ya ait. Konda’nın raporu halkoylamasından bir hafta önce (8-9 Nisan’da) 30 ilde 3555 kişiyle yapılan görüşmelere ve referandum sonuçlarının ilçe bazlı verilerine dayanıyor. Her ne kadar son 10 yılda sonucunu hatalı tahmin ettiği bazı seçimler olsa da (bu hatalar hep iktidarın lehine olmuştur) Konda referandum sonuçlarını mükemmele yakın öngördü: Halkoylamasında yurtiçi oylarda Hayır %48,8’lik bir oran elde ederken Konda da 13 Nisan’da abonelerine gönderdiği mektupta bu oranı %48,5 olarak tahmin etti. Dolayısıyla seçmen davranışına dair sunduğu veri ve yorumları güvenilir addediyoruz.

İkinci araştırma Fransa menşeli uluslararası bir firmanın Türkiye kolu olan Ipsos Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’ne ait. Konda’dan farklı olarak seçmene oylamadan önce değil, sonra yöneltilen sorulara dayanıyor. Fakat metodunun Konda’nınki kadar güçlü olmadığını belirtmek gerek. Zira bilgisayar destekli telefon görüşmelerine dayanıyor. Bu görüşmeler 81 ilden 1501 kişiyle yapılmış. Bu kişilerin 769’u Evet, 732’si Hayır demiş. Katılımcıların bölgesel dağılımı da sağlıklı.

Son araştırma ise Çilek Ağacı (ÇA) isimli, mühendis ağırlıklı 4 kişilik bir ekibin eseri. İlk iki araştırmaya göre kantitatif (niceliksel) yönü daha baskın. Konda araştırmasının bir bölümünü teşkil eden ilçe bazlı sonuç incelemesi ÇA’nın çalışmasının omurgasını oluşturuyor. “Ekolojik çıkarım” adlı, Ori Rosen ve arkadaşlarının 2001’de yayınlanan bilimsel makalesinde tanıtılan yönteme dayanıyor.

Katılım

YSK’nın %87,5 olarak açıkladığı halkoylamasına yurtiçi katılım, 1 Kasım 2015’teki katılımı geçti. Bunda özellikle Ankara’nın batısındaki illerin seçmeni rol oynadı. 1 Kasım’a göre katılımdaki artış Trakya, İstanbul, Yalova, Çanakkale, Balıkesir ve İzmir’de çok belirgin. Marmara ve Ege’nin kalanı ile Batı Karadeniz’de de önemli sayıda ilçede katılımda artış söz konusu. Buna karşılık Orta ve Doğu Karadeniz ile İç Anadolu’daki ilçelerin çoğunda katılım son genel seçime nazaran düştü (artış kaydedilen az sayıda ilçe olduğunu da not edelim).

CHP seçmenleri başta olmak üzere Türkiye’nin batısındaki Hayırcı kitlenin başarıyla mobilize edildiğini tespit etmek gerek. En yüksek katılımlı 10 ilin 7’sinde Hayır oyları önde bitirdi. Orta-Doğu Karadeniz ile İç Anadolu’da katılımın göreli düşüklüğü ise bir kısım AKP ve MHP seçmeninin ne Evet ne de Hayır demeye elinin varmadığını gösteriyor (bunu az sonra detaylandıracağız). Öte yandan Türkiye’de öyle bir bölge var ki katılımın düşüklüğü referandumun sonucunda enikonu belirleyici oldu: Doğu ve Güneydoğu. En düşük katılımlı 10 ilin 6’sında Kürtler çoğunlukta, 3’ünde ise yarıya yaklaşan önemli bir Kürt nüfus var. Kürt bölgelerinde çatışmalar yüzünden göçe zorlanan kişi sayısının 400 bin civarında olması referandumun kaderine etki eden faktörlerden biri oldu.

Geçersiz oylar

Geniş bir alana yayılan ve homojen görünüm arz eden 2 bölgedeki geçersiz oy oranları halkoylamasının sonucunu belirleyen bir diğer etmen oldu. Geçersiz oyların bu 2 bölgeden birinde yüksekliği, diğerinde ise düşüklüğü referandumun kaderini tayin etti.

Konda raporundaki en yüksek geçersiz oy dilimi (%2,6-3,7) sınırları belirgin bir bölge oluşturuyor: Ağrı-Bingöl hattından güneye ve Bingöl-Diyarbakır hattından doğuya doğru geniş bir alan. Konda’nın ifadesiyle “bu illerdeki geçersiz oy yüksekliğinin ne kadarının bilinçli bir protesto sonucu olduğu ne kadarının sandık kurullarının inisiyatifleriyle oluştuğunu kestirmek güç (…)”. Sandık kurullarının inisiyatifi, hilenin kibarcası. Normalde geçerli sayılması gereken (Hayır) oyların(ın) geçersiz sayılması halini ifade ediyor. OHAL koşullarında ve kısa süre önce şiddetli çatışmalara sahne olmuş bir bölgede konulan sandığın “milli irade”yi sakatlamış olması yüksek bir olasılık olarak karşımızda duruyor.

Öte yandan bir diğer bölge var ki geçersiz oy oranının beklenmedik ve emsalsiz düşüklüğü Evet’e önemli katkıda bulundu. Konda’nın en düşük geçersiz oy dilimi (%0-1,6) Türkiye haritasındaki geniş bir bölgeyi tek renge boyamış: Çorum’dan Erzurum’a uzanan ve güneyde de Kayseri-Malatya’ya inen geniş bir alan. Konda’nın yorumu; “açıklayamadığımız bir durum ortaya çıkmaktadır”. Hayatın olağan akışına uygun tahmin; normalde geçersiz olması gereken kimi oyların Evet’e yazılması. Muhalefet partilerinin buralardaki sandıkların yüzde kaçını boş bıraktığı belirlenirse Konda’nın açıklayamadığı manzara belki açıklığa kavuşabilir.

Kararsızların serüveni

Başkanlık sistemine desteğe dair Şubat 2015’ten beri anket yapan Konda, 7 Ocak 2017’den itibaren kararsızların oranının azalmaya başladığını ve bundan daha ziyade Evet’in yararlandığını ileri sürüyor. Ipsos’un verileri de bunu teyit ediyor: Oy tercihine son 1 haftada veya sandık başında karar verenlerin %54’ü Evet demiş. Bu son veriyle beraber “Başlangıçtaki kararımı sonradan değiştirdim” diyen Evetçilerin sayısının bunu diyen Hayırcılardan fazla olması da kampanya sürecinde bazı Hayırcı siyasetçilerin yaptıkları hataların “önemini” ortaya koyuyor.

Partiler ve oy kaymaları

Her ne kadar AB ülkeleriyle yaratılan yapay krizlerle birlikte kampanya döneminde inisiyatif Erdoğan/AKP cenahına geçmiş olsa da 1 Kasım’da AKP’ye oy vermiş kayda değer sayıda seçmen referandumda Hayır dedi. Konda’ya göre %48,6’lık Hayır oyunun 3 puanı AKP seçmeninden. Ipsos bu oranı yaklaşık %4,4 olarak veriyor. ÇA’ya göreyse bu oran en az %1,2 – en fazla %3.

Ipsos raporu en büyük 5 ilde Hayır diyen AKP seçmeninin oranının Türkiye ortalamasından biraz daha yüksek olduğunu öne sürüyor. Bu da 16 Nisan’dan sonra gündeme gelen endişeli/rahatsız kentli muhafazakârlar olgusunu (tabii gerçekten böyle bir olgu varsa) akla getiriyor.

Peki 1 Kasım’da MHP’ye oy verenlerin ne kadarı Hayır dedi? Konda’ya göre üçte ikisi, Ipsos’a göre %73’ü, ÇA’ya göre en az %77’si – en fazla %90’ı.

Ancak bir de sandığa gitmeyen AKP ve MHP seçmenleri var. ÇA’ya göre sandığa gitmeyen CHP seçmeni sayısı ihmal edilebilir derecede düşük (yani 100 binin altında). Buna karşılık oy kullanmaya gitmeyen AKP ve MHP seçmenlerinin sayısı 100’er binin üstünde. Net sayılar ortaya koymak mümkün olmasa da şu açık: Evet diyen CHP’liler (şaşırtıcı biçimde 51,4’lük Evet oyunun 1 puanı CHP seçmeninden!) ile sandığa gitmeyen AKP’lilerin sayısı eşit. Hayır oyu veren AKP’lilerin sayısı ise bu ikisinin toplamından çok daha fazla.

“Evet diyen CHP seçmeni” ÇA’nın hesaplama hatası gibi görünmüyor, zira Konda ve Ipsos da bu ilginç kategori için benzer oranlar veriyorlar. Her ne kadar her üç araştırmada da hata payı 2 puan dolaylarında olsa da (yani “Evetçi CHP’liler” hata payı içinde olsa da), üçünün birden aynı hatayı yaptığını düşünmek zor.

Referandum öncesinde seçmenle yüz yüze görüşen Konda ile aynı şeyi sonrasında telefonla yapan Ipsos HDP seçmeninin %90’ından fazlasının Hayırcı olduğunu belirtiyor. ÇA ise bu oranı %76-85 arasında tahmin ediyor. Ancak ÇA sandığa gitmeyen HDP’li oranını da %6-12 arasında saptıyor (dört parti seçmeni arasında sandığa gitmeyen en kalabalık kitle HDP’de). Bu iki oran toplandığında %82-97 aralığında bir sayı çıkıyor, ki bu iki ucun ortalaması da Konda ve Ipsos verileriyle benzeşiyor.

2019 için bir değerlendirme

Bu satırların yazarı seçim/sandık güvenliği sağlanmadığı sürece 2019’u konuşmayı anlamlı bulmasa da siyasetin gündemine gelmiş olan bir konuya dair bazı kestirimlerde bulunacak.

Muhalefetin 2019 seçimlerini kazanması mümkün mü? Türkiye’deki toplumsal dönüşüm muhalefetin bu konuda temkinli bir iyimserliğe sahip olabilmesini mümkün kılıyor. Toplumsal dönüşümden kastettiğimiz de kentleşme dinamiği ve genç kuşağın siyasal tercihleri.

Türkiye’de kentsel nüfus, kırsal nüfus aleyhine istikrarlı biçimde artıyor (kent nüfusu, yani il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı yüzde 80’e dayandı). Asıl artış ise metropol nüfuslarında; pek çok il ve ilçe merkezinden de metropollere doğru bir akım yaşanıyor. Türkiye’nin en yüksek sayıda seçmene sahip 10 ilinden İstanbul ve Ankara’da Hayır oyları %51 civarındayken diğer 8 ilde bu oran %53 oldu. Metropolleşmenin yaşam tarzı ve kültür üzerindeki dönüştürücü etkisinin siyasal kimlikleri de kapsadığı açık. Konda’ya göre büyüdüğü yer büyükşehir olanların Hayır deme eğilimi (%59,7) yaşadığı yer metropol olanlarınkinden de fazla (%52,9).

Bu son veri genç kuşağın siyasal tercihlerini gündeme getiriyor. İlk kez oy verenlerin %58’inin Hayır dediğini belirten Ipsos’a göre 18-24 yaş grubundaki Hayır oranı %54. Konda ise 18-32 yaş aralığının yüzde 52’den fazlasının Hayırcı olduğunu tespit ediyor.

Türkiye’de bir diğer toplumsal değişim ise tahsil düzeyindeki artış (bunu eğitimin düşen kalitesinden ve eğitimde farklı toplumsal sınıflar arasındaki uçurumun büyümesinden bağımsız olarak söylüyoruz). Referandumda üniversite mezunlarının üçte ikisinin Hayır demesine ek olarak lise mezunlarının da Konda’ya göre %56,3’ü, Ipsos’a göre %58’i Hayır oyu verdi.

2012’den beri kamusal eğitimi yoğun bir şekilde dinselleştiren iktidarın “dindar ve kindar nesil” hedefine ulaşıp ulaşmayacağı şu an için belirsizliğini koruyor. Muhalefetin ise ilk siyasallaşmasını Hayır ile yaşayan gençliği ve Hayır eğilimli metropol nüfusunu kapsayabilmek için lider kadrosunda, örgütlenmesinde ve siyaset yapma tarzında köklü bir yenilenmeye gitmesi gerekiyor.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.